Satı KUMARTAŞLIOĞLU'nun "Türk Kültüründe Ateş ve Ocak Kültü" isimli yeni kitabı Kömen yayınlarından çıktı. Satı KUMARTAŞLIOĞLU, Balıkesir Üniversitesi'nin Fen Edebiyat Fakültesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Araştırma Görevlisi olarak çalışıyor.
Satı KUMARTAŞLIOĞLU, "Türk Kültüründe Ateş ve Ocak Kültü" kitabının alan çalışmaları sırasında köyümüzde de araştırmalarda bulundu. Kitabında köyümüzde edindiği bilgilere sıkça yer vererek görüştüğü kişileri kaynak gösterdi.
Köyümüzün tanıtımı açısından katkıda bulunduğu ve akademik alanda köyümüze yer verdiği için kendisine teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.
Selçik Haber
***
Kitap Tanıtımından...
İnsanın beslenme, ısınma, barınma gibi doğal ihtiyaçlarını gidermek için varlığına ihtiyaç duyulan ateş, görüntüsü, yakıcılığı ve yok ediciliği gibi yönleriyle de insanı korkutan bir mahiyete sahiptir. Ateşe olan ihtiyaç ve ateşten duyulan korku, bu varlığa karşı korkuyla karışık saygıyı oluşturmuş ve kutsiyet kazandırmıştır. Ateşin insan hayatındaki bu rolü, ateşin yandığı yer olan "ocak"ın da etrafında birtakım inanış ve uygulamaların oluşmasına ve ateş gibi "ocak"ın da kült haline gelmesine neden olmuştur. "Ocak", "ateşin yakıldığı yer" olarak ilk ve somut anlamıyla, çoğunlukla ateşi de kapsar şekilde kullanılmakla birlikte, etrafında soyut manalar da şekillenmiştir. "Ocak" dendiğinde hem bir ailenin barındığı "ev, yurt", hem de o ailenin geçmişteki atalarından gelecekteki kuşağına uzanan "soy"u anlaşılmaktadır. Soyla bağlantılı olarak Alevî-Bektaşî kültüründeki "dede ocakları" ile halk hekimliğindeki "ocaklar" da "ocak"ın bu geniş anlam dünyası içerisinde değerlendirilmektedir.
Kitapla ilgili bilgilere ulaşmak için tıklayın...
***
Aşağıdaki metinde Satı KUMARTAŞLIOĞLU' nun köyümüzünde içinde adının geçtiği bir makalesini okuyabilirsiniz...
Alevî-Bektaşîlerin Eşiğe Neden Saygıyla Eğildiklerini Açıklayan Efsanede Fatma Ana
Bu yazıda şimdiye kadar ele alınan efsanelerin oluşumunda halk arasındaki bazı varlık ve nesneler hakkındaki inanışlar etkili olmuştur. Bu başlıkta ele alınacak olan efsane ise Alevî-Bektaşîler arasında yaygın olan inanışlarla birlikte geleneksel uygulamalara bağlı olarak anlatılmaktadır. Bu inanış ve uygulamalar “ocak” ve “eşik” etrafında şekillenmektedir. “Ocak ve eşik” üzerine Türk kültürünün genelinde mevcut bazı inanış ve uygulamaların bir kısmı, bugün Alevî-Bektaşîler arasında hala canlı bir şekilde yaşamaktadır. Eşiğe ve ocağa basmama, ocağa su dökmeme, eşik ve ocağı her zaman temiz tutma, eşiğe ve ocağa saygıyla eğilerek niyaz etme, saçı takdim etme bu inanış ve uygulamalardan bazılarıdır (Bk. Kumartaşlıoğlu 2012: 396-435). Bu inanış ve uygulamaların temelinde bu varlıkların bir hâkim ruha/iyeye sahip oldukları inanışı yatmaktadır (Kumartaşlıoğlu 2012: 106-108).
Bir Alevî-Bektaşî köyü olan Afyonkarahisar/Sandıklı’ya bağlı Selçik köyünde, ateş ve ocak etrafında şekillen bu inanış ve uygulamaların sebebini izah eden bir efsane Fatma Ana’ya dayandırılarak anlatılmaktadır. Bu efsaneye göre Hz. Fatma, ikiz bebeklere hamile olduğu bir zamanda kendisini çok zorladığı için düşük yapmıştır. Hz. Fatma’nın düşen çocuklarının biri eşiğe, diğeri ise ocağa gömülmüştür. Bu çocukların isimleri gömüldükleri ocak ve eşiğe isim olmuştur. Selçik köyünde ocak “medet”, eşik ise “mürvet” olarak adlandırılır (K4). Bu efsanede Fatma Ana, eski Türk kültüründe çok önemli bir yeri olan “eşik” ve “ocak” iyelerinin yerini alarak, mitik varlıkları kendi şahsiyetinde eritmiş, bu anlatı ise mitik bir anlatıdan tarihî ve dinî bir hüviyete bürünmüştür. Anlatı ister mitik, ister tarihî veya dinî bir hüviyette olsun, “ateş” ve “eşik” etrafındaki inanışlar aynen devam etmektedir: Alevî inancında eşiğe basılmaz, ocağa su dökülmez, ocak pis tutulmaz vb.
Fatma Ana hakkında anlatılan efsaneler, Saim Sakaoğlu’nun R. Rosiere’den aktardığı efsanelerin oluşumu konusunda ortaya atılan “birinin yerine diğerinin geçmesi kaidesi” ya da “adapte olabilme kaidesi” (Sakaoğlu 1980: 7, Sakaoğlu 2009: 21-22) ile açıklanabilir. “Birinin yerine diğerinin geçmesi kaidesi”, “Bir kahramanın hatırası zayıfladıkça onun şerefine yaratılmış olan efsane bu kahramanı terk eder ve daha meşhur birine mal olur”; “Adapte olabilme kaidesi” ise, “Çevre değiştiren her efsane yeni çevrenin sosyal ve etnografik şartlarına kendisini adapte eder” biçiminde açıklanmıştır (Sakaoğlu 1980: 7, Sakaoğlu 2009: 21-22). Fatma Ana da Türk edebiyatının önemli bir parçası olan efsanelere İslâm kültürünün etkisi ve Fatma Ana’nın bu kültür içindeki ağırlığı ile sirayet etmiş ve bu efsanelerle bütünleşmiştir.
(K4) Ali Özdemir, 1948, Afyonkarahisar/Sandıklı/Selçik
Satı KUMARTAŞLIOĞLU
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili Edebiyatı Bölümü