Yazar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yazar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Aralık 2023 Çarşamba

Faruk Demirel'in Duvarın Dibinde Fatsa Kitabı Yayımlandı

Faruk Demirel'in Duvarın Dibinde Fatsa Kitabı Yayımlandı / Selçik Haber

    Sandıklı'lı hemşehrimiz Faruk Demirel'in, Duvar'ın Dibinde 'Fatsa' isimli yeni kitabı Ubuntu Yayınları'ndan çıktı. Duvar'ın Dibinde 'Fatsa' 'nın yazarın dokuzuncu kitabı. Okuyucusunun bol olması dileğiyle üretken yazarımız Sayın Faruk Demirel'e yazarlık ve yayıncılık hayatında başarılar dileriz.

    Yazar kitabın arka kapağında şu cümlelere yer vermiş. "Bazı konular, olaylar bir çok yazar tarafından işlendi. ancak yine de gölgede kalan, değinilmeyen ayrıntılar olabiliyor. İşin gizemi belki de buradadır. Yakın dönem tarihini edebiyata aktarırken örtülü kalanları da kayda geçmek gerekli. Bu romanda 13 yaşında devrimci mücadeleye katılan Yusuf Atasoy'un öyküsü anlatılıyor. O, Kızıldere'de Mahirlerle birlikte yaşamını yitiren Ahmet Atasoy'un yeğeni. Terzi Fikri Sönmez'in iş, mapushane arkadaşı ve yoldaşı. Ülkemizde, Karadeniz Bölgesi'nde, Fatsa ve çevresinde devrim dalgalarının gelgit yaptığı yıllar, hâlâ gündemini korumakta, yazılıp çizilmekte. Duvarın Dibinde 'Fatsa' romanını farklı bir bakış açısından ilgiyle okuyacaksınız."

Faruk Demirel'in Duvarın Dibinde Fatsa Kitabı Yayımlandı / Selçik Haber

Faruk Demirel'in Duvarın Dibinde Fatsa Kitabı Yayımlandı / Selçik Haber


18 Şubat 2023 Cumartesi

Sandıklı Tarihinde Depremler

Sandıklı Tarihinde Depremler - Hüseyin Hüsrevoğlu / Selçik Haber

    Pek çok kişi Sandıklı'mızda meydana gelen depremleri merak etmektedir. Elimizde bulunan devlet arşivleri ve resmi yazılardan derlediğim bilgileri paylaşmakta yarar görüyorum. Tarih boyunca Sandıklı haritası çok değiştiği için; sınırlarımız Çivril, Geyikler (Dinar) Tazkırı,(Dazkırı) Çardak, Evciler... ilçelerini kapsaması nedeniyle bu yörelerdeki tüm olaylar ve belgeler "Sandıklı Arşivleri" içinde yer almaktadır.

    Tarihte Sandıklı ve çevresinin etkilendiği depremler kronolojik olarak şu şekildedir:
  • M.Ö.172 yılında Apemia (Dinar) depremi.
  • M.Ö.150 yılından Apemia (Dinar) depremi
  • M.Ö. 88 yılında Apemia (Dinar) depremi.
  • M.Ö. 53 yılında Apemia ve çevresi depremi 8 şiddetinde olmuş ve İmparator Claudius vergileri 5 yıl ertelemiştir.
  • M.S. 225–235 yılları arasında depremlerin çok olması ile yeni sular fışkırmış, göller ve akarsular oluşmuştur.
    Geliştirilmiş deprem haritaları üzerinde dikkatle inceleme yapıldığında Sandıklı içinde üç tane etkin fay hattı vardır:
  • 1. Karacaören Tepesi'nden başlayıp güneye doğru yönelen ve Ballık Köyü altında sona eren en uzun fay hattı. Bu hat şehrin tam ortasından geçmektedir. Bu nedenle Sandıklı ilçe merkezi 1. derece deprem bölgesidir.
  • 2. Karadirek Köyü önünden başlayıp kuzeye doğru yönelen halen Başağaç Boğazı vadisinden geçen ve Sincanlı-Serban Kasabası’nda sona eren fay hattı. Bu hat daha ileride Çay-Sultandağı fay hattı ile bağlantı oluşturmaktadır.
  • 3. Koçhisar Köyü-Hüdai Kaplıcası çizgisinden Örenkaya Köyü’ne doğru olan fay. Bu fay hattından halen değişik sıcaklıkta ve farklı derecelerde sıcak sular çıkmaktadır.
Sandıklı Tarihinde Depremler - Hüseyin Hüsrevoğlu / Selçik Haber

    İstanbul Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Müdürlüğü'nden aldığımız M.l3.0l.1993 tarih ve 157 sayılı Prof. Dr. A. Mete Işıkara imzalı yazıda belirtildiği gibi, M.3/5.Mayıs.l875 (H.27. Rebiul-Ûlâ.1292-Pazartesi) tarihinde 9 şiddetinde artçı depremler olmuş, tarihte "Sandıklı Depremi" diye anılmıştır. Deprem üssünün coğrafi koordinatları olarak 390. 11 Kuzey, 300. 11 doğu meridyenleri (Dinar-Pınarbaşı) olan bu depremde 1312 kişi ölmüştür. Depremler Temmuz ayına kadar devam etmiştir. Deprem Uşak, Dinar, Burdur kırık bölgesi ile ilgili görülmüştür.

    Bu depremde Cami-i Cedit ve Şeyh Kiçi Müslihiddîn Camii (Yeni Cami) yıkılmış, uzun yıllar toprak altında kalmış, 1841–1845 yılları arasında toprak altından keresteleri çıkarılarak yeniden inşaata başlandığı araştırmalarda ortaya çıkmıştır. 1926'da tekrar yıkılıp şimdiki cami yapıldı. Cami-i Cedit yapılamadı. Araştırmacıların (A.Özkaynak) belirlemelerine göre "Bu şehir bir çok defa hareket-i arzdan harap olmuş ve yeniden yapılmıştır" 1379 yılında yapılan Ulu Camii halen ayaktadır. Yeni hazırlanan bazı tarih kitaplarında "Sandıklı Depremi" yerine "Dinar Depremi" ifadesi kullanılmaktadır. Hâlbuki depremin olduğu tarihte koordinatlar hangi ilçede ise o isimle bilinmesi daha doğru olur kanısındayım. İlçemiz halen 1.derece deprem kuşağında yer alır.

    Devlet arşivlerinde bölgemizdeki depremler hakkında bilgi verilmektedir:

    H.16.Safer.1311 (M.29.Ağustos.1893- Salı) Dosya No:18 Gömlek No:33 Fon Kodu: DH. MKT. Sandıklı Kazası Kaymakamlığı'nda iken Dazkırı Nahiyesi'nin Başmakçı Karyesi’ndeki depremi zamanında bildirmemesinden dolayı azledilen İsmail Hakkı Bey'in, daha sonra bu hadisede kusuru görülmediği anlaşıldığından, sırası geldiğinde, bir kaza kaymakamlığına tayin edilmesi, yazılıdır.

    H.29.Cemaziyel evvel.1318 (M. 24.Eylül.1900-Pazartesi) Dosya No: 2419 Gömlek No:3 Fon Kodu: DH. MKT. Kirmastı, Karahisar, Sandıklı, Geyikler, Çivril, Kütahya, Gedüs ve Uşak'da meydana gelen hafif ve şiddetli depremler hakkında bilgi verilmesi, yazılıdır.

    Eski adı (MÖ. Loedicya) Lâdikya olan Denizli'de 18. yy başlarında (1702–1703) yıllarında 12.000 kişinin ölümüne sebep olan şiddetli bir depremin çok büyük yıkımlara sebep olduğu, zor durumda kalan halkın pek çoğunun Denizli’yi terk edip çevre il ve ilçelere göçtükleri tarih kitaplarında kayıtlıdır. Bu göçler sırasında Sandıklı merkez ve köylerine de pek çok aile göçüp yerleşmiştir.

    1941 yılında ilçemiz ve çevresinde meydana gelen depremler halkı korkutmuş, halk sokaklarda çadır kurarak yaşamına devam ettiğine dair resmi yazışmalarda yer almıştır.

    1.10.2012 Tarihinde Prof. Dr. Ahmet Ercan’ın hazırladığı deprem haritasında-medyaya verilmiş- ilçemiz ve çevresi ile ilgili şu tespitler vardır: Afyon ve çevresinde yakın zamanda yaşanan depremler: Denizli 1899’de, Honaz 1651’de, Sarayköy 1703, 1886, 1887, 1900 ‘de Sandıklı (merkezi Geyikler nam-ı diğer Dinar) 1875 (7,3), 1925 (5,9), Şuhut:1766, 1862, 1924 yıllarında büyük depremler olmuştur. Bu haritaya göre Afyon bölgesinde yapılaşmada göz önünde bulundurulması gereken deprem büyüklüğü 6,9 olup, yıkım gücü 9’dur. Yapılacak binaları bu şiddete dayanıklı yapmak gerekir. Bölgemizde deprem dönüşüm aralığı 10–25 yıl olarak verilmiştir. Bu çizelge ekinde ise; Sandıklı 1, Kızık, Sorkun ve Karadirek 2. deprem bölgesidir. Kızılören İlçesi 1, Hocalar ilçesi 2. derece deprem kuşağıdır.

    --

    Burada verilen belge ve bilgilerin resmi kaynakları elimizdedir. Daha fazla belge ve bilgi basıma hazır "Belgeleriyle Sandıklı Coğrafyası ve Tarihi" isimli kitabımızda mevcuttur. Bu yazı da söz konusu çalışmamızdan alınmıştır.

Hüseyin HÜSREVOĞLU / Sandıklı
Eğitimci, Araştırmacı - Yazar

Sandıklı Tarihinde Depremler - Hüseyin Hüsrevoğlu / Selçik Haber

Sandıklı Tarihinde Depremler - Hüseyin Hüsrevoğlu / Selçik Haber


29 Nisan 2022 Cuma

Köyümüzden İlk Canlı Tv Yayını Gerçekleştirildi

Köyümüzden İlk Canlı Tv Yayını Gerçekleştirildi / Selç-

    23-24 Nisan 2022 tarihlerinde köyümüzde yapılan Can Tv program çekimleri kapsamında 24 Nisan 2022 tarihinde saat 12.00'de İsmail Sivaslı'nın sunumuyla canlı yayın gerçekleştirildi.

    Köyümüzden ilk defa bir televizyon kanalı canlı yayın gerçekleştirmiş oldu. Can Tv programcısı İsmail Sivaslı'nın sunduğu Özel Program - Afyonkarahisar - Selçik Köyünde Kültür, Yaşam ve İnanç başlığıyla yayınlandı. Selçik Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Metin Özdemir, Selçik Köyü Muhtarı Veli İncekara, Araştırmacı - Yazar Ali Aksüt Can Tv ekranlarında Sunucu İsmail Sivaslı'nın canlı yayın konukları oldular.

    Selçik Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Metin Özdemir köydeki kültür, inanç ve dernek faaliyetleri hakkında konuştu. Selçik Köyü Muhtarı Veli İncekara köyün durumu ve yapılan çalışmalarla ilgili konuştu. Araştırmacı - Yazar Ali Aksüt is bölgenin tarihi ve kültürel geçmişiyle ilgili konuşmalar yaptı.

    Dernek Başkanı Metin Özdemir ve Köy Muhtarı Veli İncekara, Can Tv programcısı İsmail Sivaslı'ya ve Can Tv emekçilerine canlı yayından duydukları memnuniyeti ifade ettiler. Araştırmacı - Yazar Ali Aksüt'e değerli bilgilerini paylaştığı için teşekkürlerini ilettiler.

    Can Tv ekranlarında Canlı olarak yayınlanan programın tekrarını aşağıdaki bağlantılardan izleyebilirsiniz...

CAN TV - ÖZEL PORGRAM
Afyonkarahisar - Selçik Köyünde Kültür, Yaşam ve İnanç






28 Eylül 2016 Çarşamba

Hz. Hüseyin, Kerbela ve Muharrem

Hz. Hüseyin, Kerbela ve Muharrem / Ayhan Aydın

HZ. HÜSEYİN, KERBELA VE MUHARREM
   Zalimin zulmüne boğun eğmeyerek, zamanın hükümdarı Muaviye oğlu Yezid’e, onların karanlık zihniyetine, ordusuna, varlığına karşı gelen, zorbalığın boyunduruğu altına girmek istemeyen Hz. Hüseyin, taraftarlarının da isteğiyle, Miladi 680’de (Hicri 68) binlerce yareni, yoldaşı ve Ehlibeyt muhibbiyle birlikte Kufe’ye doğru yola çıkmıştı.

   Hz. Hüseyin; birçok engeli aşa aşa, zorlukları yene yene, olanaksızlıklara direne direne yolculuğuna devam ederken, birlikte yola çaktığı ikircikli, çıkarcı, korkak, sözde taraftarlarından önemli bir kısmı tarafından yalnız bırakılsa da, ilkelerinden ödün vermeyen yüzlerce kişiyle bu kutlu yolculuğuna devam etti. Yezid ordusunun ve taraftarlarının tüm tehditleri, baskıları onu ve yoldaşlarını durduramadı, onları sindiremedi.
   Ama zalimin güçlü orduları; Hz. Hüseyin ve yoldaşlarının yollarını çevirdi, onları belli bir alanda hapsetti. Bu bela toprağı olan Kerbela’ydı, Kerbü Bela’ydı. Ninova denen bu topraklardan kan kokusu, ölüm kokusu dört bir yana yayıldı.
   Hayatı boyunca dosdoğru (Tarık-ı Müstakim) olarak bildiği yoldan sapmayan, büyük bir inançla, yüreklilikle, özüyle inandığı ve atası Hz. Muhammed’in, babası Hz. Ali’nin, anası Hz. Fatıma’nın ve tüm Ehlibeyt taraftarlarının inandığı inançla, Hakk –Muhammed- Ali, Ehlibeyt aşkıyla yoğrulmuş olan Hz. Hüseyin, İslami değerlerin yok edilmesine ölümüne neden olsa bile karşı çıkacaktı.
   Hz. Hüseyin, kendisine destek verenlerin onu yalnız bırakmayanların da gücüyle; Emevi aristokratların, kan ve gözyaşıyla, adaletsizliklerle, haksızlıklarla elde ettikleri mal varlıklarıyla büyümüş, Muaviye’nin ve oğlu Yezid’in saltanatının yarattığı karanlığa, zorbalığa, barbarlığa karşı direndi.
   Susuz bırakılan ve çocuk yaşta katledilen Ehlibeyt’in feryatları çölü doldururken, analar dizlerini döverken, çocuklara su getirmek isteyen Celal Abbas’ın iki kolları kesilirken, o asla ilkelerinden ödün vermeden ulu-büyük direnişine devam etti…
   Aydınlıkla karanlığın savaşında; barbarların saltanat devrine, kan içicilerin zulmüne karşı, sadece canını değil, yeryüzünün en zor kararıyla canından çok sevdiği çoluk ve çocuğuyla, onları zalimlerin atlıları altında çiğnetmek pahasına, Alevi Bektaşi yolunu da kuran ana düşünce damarlardan birisi olan “zalimin zulmüne boyun eğmeyin, haklarınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz” düşüncesiyle, değerlerinden hiç ödün vermeden sonuna kadar direndi.
   Miladi: 10 Ekim 680, Hicri: 10 Muharrem 68’de, Kerbela’da, Hz. Hüseyin ve çocuklar da dâhil 72 kişi katledildiler…
   Ama orada asıl kaybeden içindeki hırsı dışa çıkan, zevki, kendi kişisel mutluluğu, sınır tanımaz çıkarcılığıyla Yezid, onun ordusu ve onun zihniyetinde olanlardı.
   Ve…
   Kerbela’da yazılan destan, insanlık tarihinin destanı oldu…
   Orada şehit olan 72 kişi ölümsüz şehitler arasına kavuşurken, İslam tarihi yeniden yazıldı. Daha doğrusu İslam denilen ve bugün de halen çıkara, talana, yağmaya, kan akıtmaya, İŞİD zihniyetine ta o zamandan dayandırılmak istenen bu din, Hz. Hüseyin tarafından kurtarılmıştır.
   Bugün hala Ona “-Ulul emre karşı geldi- (yöneticilere (otoriteye) karşı geldi) amacından uzaklaştı” diye, dil uzatma cesaretini gösteren şuursuz kimi ilahiyatçılar, Sünni ulema adı altındaki sapkın gurubun beyninin içinde, Yezid tohumunun filizleri, İŞİD kafasının oynaşmaları ve yansımaları vardır.
   Hz. Hüseyin ve 72 yoldaşı; dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir hak ve hukuk mücadelesi vermiş, ölümsüz yiğitler ve kahramanlardır.
   Bu olaydan önce katledilen Müslim bin Akil (Hz. Ali’nin kardeşi Akil’in oğlu ve Hz. Ali’nin damadı (Rukiyye Ana’nın eşi)) ve iki masum çocuğu, Ehlibeyt karşıtları tarafından türlü zulümlere uğratılan, bin bir dert ve tasayla hayatını genç yaşta kaybeden analar anası Hz. Fatıma Ana sonsuza kadar anılacak değerlerdendir…

Hz. Hüseyin, Kerbela ve Muharrem / Ayhan Aydın


Muharrem Orucu
   Belki bir kısmı doğru olsa da, şimdilerde bin bir türlü tarihsel olayla (Nuh’un kurtuluş günü vs.) bir tutulup, değeri bazen bilmeyerek azaltılmak istenen, Muharrem Orucu’nun tutulmasının temel nedeni, Kerbela Olayı’dır.
   Alevi Bektaşi toplumu, hiç evirip çevirmeden söylemek gerekirse, ne dini kaygılardan, ne Kuran buyruğundan olmamak koşuluyla, orada katledilenlerin anısını sonsuza kadar yaşatmak için bu orucu tutmaya başlamışlardır.
   Hz. Peygamber’in de bu orucu tutması, şimdilerde Sünni yanaşması, çıkarcı kimi Alevi dedelerin büyük bir uzmanı oldukları (!) Kuran’da bunun bir yerinin olması vs. olayın ikinci derecede nedenleridir.
   Yola birlikte gidilir, yol sözde yolda olanlar tarafından yozlaştırılmaz, yozlaştırılmamalıdır.
Hz. Hüseyin’e layık olamayanların bin bir bahane üretip işi sulandırmayı bırakmaları gerekir…
   Bu oruçlar; Hz. Hüseyin ve 72 yoldaşı ve Masum olarak katledilen Müslüm bin Akil, onun katledilen iki çocuğu ve tüm Masum-u Pak’lar aşkına tutulan oruçlardır. Buna Hz. Fatıma aşkına tutulan oruç da dâhil edilmiştir.
   Oruç insan benliğinin, nefsiyle mücadelesidir.
   Muaviye oğlu Yezit bir kişidir, yezitler ve yezitlik ise her daim vardır. Sadece Yezid taraftarları yezitlik yapmazlar. Her insanda bir yezitlik damarı vardır; bu benlik (ego), hırs damarıysa, bu herkeste olabilir. (Kim yapar Alevinin Aleviye yaptığını (?!)) Ve çok büyük bir yanlışlık üzere, Alevilerin de tarihten silmeleri gereken bir önyargıları vardır, bir kısım Alevinin söylediği gibi, Sünni vatandaşlar Yezid ve Sünniler’in büyük çoğunluğu Yezid taraftarı değildir. Zaten Alevi – Sünni ayrımı ilkel bir ayrımdır. Bugün Türkiye’de çoğu Sünni, Alevi gibi yaşamaktadır. (Kara yobazlar yok olsun, onlar insanlığın da düşmandırlar) Belki her zaman söylediğim gibi, bazı Sünniler eğer yaşam tarzı denecekse, Alevilerden de daha iyi bir Alevi kimliğe sahiptirler. Nice nice Sünni kökenli vatandaş da, Aleviler Bektaşiler kadar Hz. Hüseyin yasını çekerler, oruç tutarlar. Hem de bu orucu, Hz. Hüseyin aşkına aynen olması gerektiği gibi tutarlar, bunda bir neden aramazlar…
   Merak edenler olduğu için söylüyorum; Muharrem’de tutulan oruçta zaman mevhumu çok ciddi değildir. Akşamı dar eden, gözü dönmüş, yolda sağa sola saldıran kimi Ramazan Orucu tutucuları gibi, değildir Muharrem Orucu tutanlar… İster Alevi olsun, İster Bektaşi olsun, ister Sünni olsun… Kim muharrem orucunu tutarsa gerçekten oruç tutmuş olur. Muharrem Orucu tutan; nefsiyle mücadele eder, yemek, içmek, sahura kalkıp iki kat yemek yemek, eğlenmek vs. zaten bu orucun daha doğrusu tüm oruçların mantığına aykırıdır. Kulaklar ezan sesinde, top sesinde değildir. Vakit kavramı olarak, alaca karanlık vardır, akşamdır. Akşam olursa orucunu açar. Şimdi bu şehir ortamında önümüzü göremiyoruz, akşamı tam nereden bilebiliriz, diyenler var. Elbette haklılar. Söylememiz odur ki, dinin şekil şartlarına hapsedildiği, “İslam’ın beş şartı var, imanın altı şartı var” zihniyetinin İslam’a büyük zararlar verildiği gibi, Alevi Bektaşi inanç ve dünyası, şartlara boğmadan insanlara maneviyatı verebilen bir yaşam anlayışıdır. Sabah ve akşamı tespit bu inançta saniyelerle, saliselerle ölçülmez, din şekil değildir, saniye değildir, salise değildir, demek istediğimiz odur. Gün doğumu, gün batımı vardır, kıstas budur.
   Bu oruçta, zaten her seferinde büyük dualarla niyetlenmeye gerek de yoktur. Niyet bir kere edilir. Kendine bilen her daim oruçtur, Alevilikte-Bektaşilik’te. Muharremde de zaten niyetlenmiştir, niyetlen oruça başla, niyetlen oruç aç…
   Dinin sömürülmesi bugünkü Türkiye’de Ramazanda yaşananlarla çok iyi görülür…
   Muharremde eğlence yapılmaz, düğün-dernek yapılmaz, dünyada yapılan haksızlıklar daha iyi değerlendirilir, Hz. Hüseyin ve yoldaşları anılırken, mersiyeler okunur, bol bol kitap okunur, o olay göz önüne getirilir, insanoğlunun gaddarlıkları düşünülür…
   Elbette oruç tutulur; bu oruçta et yenmez, bol su içilmez (hatta hiç su içilmemesi genel kuraldır, ayran, çay vs. sıvı şeyler alınır), bol yemek yenmez. Gece (sahur dedikleri) belki ibadet için, yas çekmek için kalkılır… Gece kalkıp sofralar kurup yemek yemek bu inançta ve oruçta yoktur.
   Genelde 12 gün Muharrem orucu tutulur. Oruç tutmada bazı yöresel farklar, uygulama farkları olabilir. On gün oruç tutup, onuncu gün oruç açanlar var. Onuncu gün öğlen açanlar var, akşam aşure çorbasını yapıp akşam açanlar var…
   Bir büyük coğrafyada yaşayan, geniş bir kitlenin uygulama farkları olabilir. Ama esasa bakmak lazımdır.
   Daha önce de gelenekte olduğu gibi son zamanlarda gittikçe artan oranda “Masumlar Orucu”, “Fatıma Ana Orucu” da tutuluyor. Fatıma Ana Orucu daha önceden muharrem ayında mı tutuluyordu bunu araştırmak lazım. Denk geldiğim gibi, bu orucun farklı tutulma tarihleri de var. Ama belki de çevresel şartlar, günün koşulları, dini değerlere yeniden yönelme nedenleriyle, şimdi Aleviler de Muharrem Orucu’nu on, on iki gün değil de, Masum-u Pak’lar, hatta “karşılama orucu” adı altında 15 gün tutmaya başladılar. Bir de Fatıma Ana Orucu eklenince bu 16 gün de oluyor…
   Ben bu konuda bir şey söyleyecek konumda değilim. Yalnız elde ettiğim klasik bilgiye göre muharrem orucunun 10, 12 gün tutulduğu; genelde de, on veya onu ikinci gün öğlenleyen açıldığıydı.
   Hz. Hüseyin on muharremde öğlenleyin katledilmişti. Bu on veya on ikinci gün öğlen açılması belki bu bilgiden dolayıdır. Ayrıca Bektaşiler’de de, onuncu gün oruç açılır.
   Alevi Bektaşi kurumları arasında muharrem orucuyla ilgili da tam bir eş güdüm olmadığını gördüm. Ortak takvimler olmasına rağmen farklı tarihler de zikredenler var…

   Ne diyelim, tutulan oruçlar, haksızlıklar karşısında boyun eğmeyen Hz. Hüseyin, tüm Ehlibeyt İmamları, Seyyidleri, Babaları, Hz. Hüseyin’in yoldaşları ve tüm bu uğurda katledilen canları anmaya - anlamaya, birlik ve beraberliğe, kardeşliğe bir vesile olsun…

   Tüm Kerbela, Ehlibeyt ve insanlık uğrunda haksızlığa uğrayıp katledilen tüm şehitlerin önünde eğiliyorum, onları büyük bir minnet, sevgi, saygı ve muhabbetlerimle anıyorum.

   Ölümsüz anıları her daim bizlerle yaşamaktadır…

   Oruç Takvimi
   Şimdi birçok Alevi kurumunun sitesinde veya paylaşımında şu takvimi gördüm.
• 28-30 Eylül 2016, Masum-u Paklar Orucu
• 1 Ekim 2016 Fatıma Ana Orucu
• 2-13 Ekim 2016 Muharrem Orucu
• 10 Ekim 2016 Hz. Hüseyin’in Şahadetini Anma Günü (Tarihi kayıtlarda da 10 Ekim 680’de şehit olduğu bilgisi var. Tarihin denk gelmesi mi?)
• 14 Ekim 2016 Aşure Günü

AYHAN AYDIN
erenler@ayhanaydin.info
28 Eylül 2016, Çarşamba, Rumelihisarüstü

Kaynak: 
http://www.ayhanaydin.info/yazilar/denemelerim/843-hz-hueseyin-kerbela-ve-muharrem

Selçik Haber Bülteni'ni Okumak İçin Tıklayın...

Selçik Haber Bülteni'ni Okumak İçin Tıklayın...
Selçik Köyü Aylık Haber Bülteni "Selçik Haber" 1 Yaşında!